Orange Blue Vince Bahrdt ve Volkan Baydar’dan oluşan Pop Rock Grubu,Duygu yüklü besteler ve sözler, Volkan Baydar’ ın eşsiz sesi ile etkileyici bir izdüşüm alanı oluşturuyor.
Ama son yıllarda Orange Blue’ da çok şey değişti.
Gelecekte ki başarılarının zirvesindeydiler. Ilk singleları „She’s got that light“ aylarca herkesin kulağında ve chart listelerindeydi. Ilk albümleri „In love with a dream“ süper sattı – o zaman için tam 250.000 albüm satılmış.
2001 yılında ikinci albümleri „Songs of liberty“ çıktı, ve yine büyük bir çıkış yakaladılar. Albümdeki parçalardan „The sun on your face“ Hollywood’a, diğer bir taneside Disney prodüsiyonunun “Dinazorlar” ına film müziği oldu. „Powered by emotion“ ise Almanya’da ki SAT1 kanalında program profili olarak kullanıldı.
Tüm turne biletleri satılmıştı. Kariyerleri tek bir yol tanıyordu oda zirveye. Bir milyonun üzerinde CD ve kasetleri satıldı.
Ama sırf bu yüzden süperstar mı olmuşlardı? O zaman olduğu gibi, şimdi de düşünülemez. Süperstar aslında nedir ki? Vince Bahrdt ve Volkan Baydar kendilerini buna kaptırmadılar. Ne sevenlerine, ne süperstarın bildik imajına ne de kaçınılmaz CD prodüksiyonunda ki oturmuş ekiplerine aldandılar. Ki coktandır bu ekipten memnun değillerdi.
O zaman piyasa da hiç beklenmedik, dahası görülmemiş bir şey yaptılar: özgür olabilmek için plak şirketinden, o zamanki menejerlerinden, prodüksiyon ekibinden, müzik şirketinden, turne organizatöründen ayrıldılar. Uzun lafın kısası herşeyi bıraktılar. Başarılarının zirvesinde kendi kararlarını özgürce alabilmek ve yeni bir ufka yelken açabilmek için tüm kurulu düzenlerini bozdular. Bunun ne anlama geldiğini işin içinde olanlar bilir: „Never change a winning team.“ Hukuki ve kazanç adına sonsuz uzlaşmasızlıklar, yeni bir şeye adapte olmanın verdiği kısırlık ve isteksizlik zaten çoğunlukla iyi gitmez. Ama olsun!
Bir an önce stüdyoya girme, beste yapma, şarkı sözü yazma isteği dışında, tüm bağlarından kurtuldular. „Panta Rhei“ de Orange Blue geleneğinde bir sürü harika pop şarkısı bulunmasına rağmen, komple yeni bir altyapı ile senkronize edilememişti, zaten altyapı olmayınca, çok iyi bir albüm olsa bile stüdyodan dinleyiciye ulaşamıyor.
Bu esnada insanlar Orange Blue’yu sadece Song Contest 2005 de, bazı festival konserlerine katıldıklarında ve Lionel Richie ile turneye çıktıklarında gördüler.
Yeni plak şirketleri „Universal“ cool (soğuk kanlı) davrandı ve müzisyenler de bu sayede kendilerinden ödün vermediler. Istediklerine ulaşmışlardı. Kendilerini özgürce hemde piyasaya uyum sağlama baskısı ve hatta Orange Blue projesi olmaksızın geliştirebileceklerdi. Kendilerini sürekli geliştirmeye ve yeniden keşfetmeye çalışıyorlardı yeni şarkılar bestelemek için uzun zaman ayırıyorlardı. Süper bir başarının peşinden koşmalarına gerek yoktu, çünkü bir çok müzisyenin yalnızca hayalini kurabildiği, kendi istekleri ve kuralları doğultusunda gerçek sanatı elde etmişlerdi.
Semeresi ise: „Superstar“ (2007), prodüktörü Deekay ve Orange Blue.